Devletin kuruluşunu, yasama, yürütme ve yargılama kuvvetleri ile yurttaşların hak ve görevlerini düzenleyen temel kanundur. Anayasalar genel olarak temel hükümler koyarlar. Değişebilir ayrıntıları öbür kanunlara bırakırlar. Türkiyede milletçe yapılan ilk anayasayı 20 ocak 1921'de Birinci Büyük Millet Meclisi, İkinciyi de 20 nisan 1924'te İkinci Büyük Millet Meclisi hazırladı.
27 mayıs Devrimi'nden sonra Kurucu Meclis'in hazırladığı üçüncü anayasa, 9 temmuz 1961'de halk oyuna sunulup milletçe kabul edildi. 9 nisan 1963'te çıkarılan bir kanunla 27 mayıs «Hürriyet ve Anayasa Bayramı» olarak ulusal bayramlarımız arasına katıldı. Anayasa denilen bu belgeyle ayrıca kişilerin temel hak ve özgürlükleri güvence altına almıştır. Anayasa, bir devletin yönetim biçimini belirtir. Devletin temel kanunudur. Vatandaşların temel hak ve görevlerini bildirir.
Anayasa değişikliği için kaç milletvekili ve kaç oy gerekir?
TBMM’de anayasa değişikliği önerisi, 330 milletvekilinin onayını alırsa, referanduma gider ve 367 milletvekiliyle de yeni bir anayasa yapılabilir.
Sivil Anayasa nedir?
Bağımsız yargı çerçevesinde, anayasanın kurallar bütünü dahilinde, hiç bir fikirden etkilenmeyen, dil, din, ırk, cinsiyet gözetmeden tüm toplumun eşit haklar içinde yaşaması için oluşturulan kurallar bütününe sivil anayasa denir.
Anayasa'nın değişmez 3 maddesi hangileridir?
Madde 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Madde 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyazay yıldızlı al bayraktır. milli Marşı "İstiklal Marşı"dır. Başkenti Ankara'dır.
Spor yapan kişiler, doğru beslenme sayesinde; performansını yükseltebilir, yüksek konsantrasyon ve dikkat ile antreman yaparak, antrenmanın etkinliğini artırabilir, hastalık ve sakatlanma riskini azaltır ve bu durumlarda toparlanma süresi kısalır, vücut ağırlığı ve vücut yağ oranı ideal aralıklarda olur, çocuk sporcuların ise büyümesi ve gelişmesi beklenen düzeyde gelişir.
Spor yapan kişilerin yapmayanlardan farklı beslenmesi gerekliliği üzerinde duran,Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Baş Diyetisyeni Uzman Hatice Baygut; spor yapan kişilerin doğru beslenmesine yönelik önemli ipuçları verdi.
GÜNLÜK ENERJİNİN YÜZDE 15'İ PROTEİN OLMALI
Normal bir insanın günlük enerji tüketiminin yaklaşık %10-15’i proteinlerden sağlanmalıdır. Özellikle güce dayalı sporlarda, fazla protein tüketilmesinin yararlı olacağı yanlış bir inanıştır. Sanılanın aksine; aşırı protein tüketmek, kas kitlesinde artışa neden olarak kas gücü ve gelişimini arttırmaz. Fazla tüketilen protein, enerji için kullanılır ve fazlası yağ olarak depo edilir veya atılır. Ayrıca fazla alınan protein, sağlık sorunlarına neden olabilir. Kas kitlesinin gelişimi için gerekli protein miktarı oldukça azdır. Antrenmanlara yeni başlama döneminde, vücudun kas gelişimi için gereksinime ek olarak 7- 8 gr. fazladan protein alınması yeterlidir.
SPORDAN SONRA KASLARDAKİ BİRİKİM TEHLİKELİDİR
Beta karoten (bitkisel kaynaklarda bulunan A vitamininin ön öğesi), C ve E vitaminleri, antioksidan vitaminlerdir. Vücutta enerji oluşumu sırasında metabolize olan oksijenin yaklaşık %3-10’u tamamen redükte edilememekte ve serbest radikaller veya hidrojen peroksit gibi radikal ön maddelerine değişmektedir. Özellikle spordan sonra iskelet kaslarında biriken serbest radikaller, hem sağlığı, hem de performansı olumsuz yönde etkilemektedir. Antioksidan vitaminler, serbest radikal temizleyicisi ve potansiyel koruyucu görevi yaptığından; özellikle yoğun antreman yapılan dönemlerde bu vitaminleri içeren gıdaların tüketilmesi tavsiye edilir.
SPOR YAPANLAR BÖYLE BESLENMELİ
Spor yapan kişiler için doğru beslenmenin önemine dikkat çeken Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) Hastanesi Baş Diyetisyeni Uzman Hatice Baygut; temel beslenme önerilerini ise şöyle sıraladı:
• Günde 3 ana, 2- 3 ara öğün olacak şekilde beslenilmeli. • Her öğünde karbonhidrat mutlaka alınmalı. • Egzersiz sonrası kaslarda azalan karbonhidrat depoları hızlı bir şekilde yenilenmelidir. Egzersiz sonrası ilk iki saat içinde; kadınlar en az 50 g, erkekler 70 g karbonhidrat içeren yiyecek ve içecek tüketmeli. • Normal beslenen kişilerin diyete ek olarak vitamin kullanmasına gerek yoktur. • Posa içeriği yüksek yiyecek tüketimine dikkat edilmelidir. Egzersizlerin ve posalı yiyeceklerin birlikteliği, bağırsak hareketlerini hızlandırabilir. • Zayıflamak için diyet ve spor birlikte yapılabilir. Ancak hızlı kilo vermekten kaçınılmalı, haftada 1 kg.’dan daha fazla kilo verilmemelidir. • Egzersiz sırasında kaybedilen sıvı yerine konmalıdır. Sıvı kaybı, performans azaltır. Kan hacminin azalması, nabzın hızlanması, bitkinlik, baş dönmesi ve iş gücü azalması ile kendini gösterir. • Sporcuların enerji gereksinimi günlük 2000-5000 kal arasındadır. Bu gereksinim; yaş, cinsiyet, boy, ağırlık, bazal metabolizma hızı, yapılan egzersizin türü ve şiddetine bağlı olarak değişmektedir. • Spor, ana öğünlerden 1 saat sonra ve ara öğünlerden yarım saat sonra yapılmalıdır.
Mezopotamya’da yaşayan birçok farklı kavimden ilk öne çıkan ve daha sonraki medeni oluşumların temelini atan Sümerlerdir. Gerek yazı, dil, tıp, astronomi, matematik gerekse din, fal, büyü ve mitoloji gibi alanlarda ilk öne çıkan ve bilinen toplum Sümerlerdir. “Yaratılış” ve “Tufan”a ilk kez Sümerlerde rastlanır. Sümer döneminde Mezopotamya’da 18’i büyük olan yaklaşık 35 şehir ve kasaba vardı. Bunlara örnek vermek gerekirse Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk ve Ur zikredilebilir.Lagaş’ta iktidara gelen Ur-Nanşe yaptırdığı inşaatlarla öne çıkmıştır. Urukagina da ilk yazılı reformları sayesinde tanınmıştır. Son dönemlerde Sümerlerin baş tanrısı konumundaki Enlil’in tapınağı Nippur’da idi bu nedenle Nippur Sümerlerin dini başkenti sayılırdı.MÖ 2400-2350 yıllarında Sümerler düşüşe geçerken, Akadlar yükselişe geçmiştir.
ELAMLILAR:
Elamlar ya da Elamlılar (M.Ö 3000 – M.Ö 640) Güneydoğu Mezopotamya ve Güneybatı İran’da varlık göstermişlerdir.Sümerler ve Akadlar ile birçok savaş yapmışlar ve zaman zaman bu devletlerin boyunduruğunu kabul etmişlerdir. Başkenti Sus şehri olan Elamlar bilim ve teknikte ileri olmamalarına rağmen güzel sanatlar, süsleme ve madencilik alanında büyük gelişme göstermişlerdir.Çömlek ve seramik sanatında ileriydiler. Tarımla ilgilenen Elamlılar çok tanrılı dinlere inanmışlardır. Elamlar, Sümerlerin doğusunda yaşamışlar ve bölgede çok fazla kalıcı bir eser bırakmamışlardır. MÖ3000’den MÖ 640’a kadar varlıklarını korumuşlardır.Site şehir devletleri şeklindedirler. Başkentleri Susa olan ve kendilerine özgü bir dil, yazı ve kültüre sahip bulunan Elamlılar’ın, kökeni bilinmemektedir[1]. Sümer ülkesinin doğusunda Kerha ve Karun Irmakları’nın geçtiği bölgededir. Sümer egemenliğine son vermişlerdir. Asurlular tarafından ortadan kaldırıldılar. Merkezleri Sus şehridir. Dilleri izole bir dildir.
AKADLAR:
Akadlar Sami kökenli bir topluluktur. Sümerler döneminde Mezopotamya’ya göçen bu topluluk Sümer kültürünü benimsemiştir. Sümerler sonrasında Mezopotamya’nın lideri konumuna gelen halk, Mezopotamya’daki medeni gelişimin öncüsü Akkadlar olmuştur. Ayrıca Akkadlar daha sonra Mezopotamya’da güçlü konuma ulaşacak yine Sami kökenli Asur ve Babil halklarına da öncülük etmişlerdir.Zafer Anıtı’nı inşa etmişlerdir.Çok tanrılı dinlere inanmışlardır.Akkadlar, Sümerlerden farklı olarak kent krallıklarından ziyade Evren veya Dünya krallığı kavramını Mezopotamya’ya getirmiştir. Bölgenin merkezi bir idare eline geçmesi de ilk kez Akkadlar döneminde olmuştur. MÖ 2150’de güçlenen Sümerliler bu devleti yıkmışladır.Akkad hanedanının kurucusu kral Sargon’dur. Agade isimli bir başkent kuran Sargon kayıtlara göre 34 savaş yapmıştır. Yine de Sargon’a dair bilgilerde mitoloji ile gerçeklik karışıktır. Sargon’un torunu olan Akkad kralı Naram-Sin de dedesinin yolundan gitmiş birçok sefer yapmıştır. Fakat Naram-Sin’den sonra bölgedeki güç dengeleri değişmiş ve Akkadlar düşüşe geçmiştir. Kısa bir süre içinde Zagros Dağları’ndan inen ve işgale başlayan Gutiler yönetimi ellerine geçirmişlerdir.
ASURLULAR:
Asurlular, Aslen Kuzey Irak’ta, Dicle kıyısında bulunan Aşur/Asur (Qalat Şarqat)şehri ve çevresinde yaşayan bir Sami toplulukken özellikle MÖ 2000 sonrası doğu-batı arası global ticaretten faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş eskiçağ halkı. Başkentleri Ninova’dır. Mutlak monarşi ile yönetilmişlerdir.İlkçağda, Ortadoğu’nun en büyük imparatorluklarından birinin merkezi olmuştur. MÖ 2. binyıl’ın başından itibaren özellikle Anadolu’da koloniler kurmuş, Anadolu’ya yazıyı taşımışlardır. Asur ülkesi, önceleri Babil’e, MÖ 2. binyılın büyük bölümü boyunca Mitannilere bağımlı kalsalar da MÖ 14. yüzyılda bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat’a kadar topraklarını genişleterek buralara yerleşmişlerdir. Daha sonra Mezopotamya’da, Anadolu’nun güneydoğusunda, zaman zaman da Suriye’nin kuzeyinde büyük güç kazanmışlardır.
BABİLLİLER:
Babil, Mezopotamya’da, adını aldığı Babil kenti etrafında MÖ 1894 yılında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan bir imparatorluktur. Babil’in merkezi bugünkü Irak’ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır.Kuzey Babil Devleti ise, Şırnak ilinin İdil ilçesi güneyinde Babil köyünde kurulmuştur. Babil halkının büyük bir kısmı Sami ırkındandılar. Babilliler, eski halkların çoğu gibi birden fazla tanrıya taparlar, tanrıları üzerine kuşaklar boyu anlatılan düşsel öykülere inanırlardı. Bunların çoğu Sümer kaynaklıydı.Evrenin ve insanların yaratılışını konu alan Sümer destanının kahramanı Gılgamış, söylenceye göre ölümsüzlük otunu bulmak için yola çıkar ve bu arayış sırasında binbir güçlükle karşılaşır. Serüven dolu yolculuğunun sonunda bulduğu otu, suların dibinden sinsice gelen bir yılan kayığından çalar. Bu öyküde Nuh Tufanı’nı anımsatan bir sel felaketinden söz edilir.
Diyarbakır binyılların kadim kültürlerini barındıran tarihi bir şehir. En az 5 bin yıllık tarihi ile Mezopotamya’nın Anadolu ile birleştiği noktada, kavimlerin buluştuğu zengin kültür birikimine sahip bir yer Diyarbakır. Bu nedenle ki, bu derin zenginlik Diyarbakır yöresinin mutfak kültürünü de doğrudan etkilemiş. Dicle Nehri’nin kıyısındaki bu kadim şehir, dev karpuzları, kebapları, şaraplık boğazkere üzümleri ve sayısı bilinmeyen yemek, tatlı ve mezeleriyle Anadolu’nun en önemli “gastronomik” merkezlerinden biri konumunda.
Kentin zengin kültürü, tarih boyunca aldığı göçlerin, istilaların, Dicle kenarının bereketli topraklarında yerleşik hayata geçen toplulukların bir sonucu gibi. Türk, Kürt, Ermeni, Süryani, Arap, Acem vs. birçok topluluğa kucak açan bu bereketli topraklar, her kültürün yemek zevkini de beraberinde yaşattığı bir zenginliğe dönüşmüş. Öyle ki, Diyarbakır mutfağı denildiğinde içinde Kürt mutfağından bir kebabın, Ermeni mutfağından bir mezenin, Türk mutfağından bir tatlının, Arap mutfağından bir hamurişinin bir arada, damaklara layık bir sofraya dönüştüğü bir zenginlik ve kardeşlikle paylaşılan bir yemek kültürüyle…
Diyarbakır’da Doğu Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın tipik yemek kültürü olarak etli ürünler, kebaplar oldukça revaçta. Diyarbakır’ın en ünlü yöresel tatlarından kaburga dolması bunlardan sadece biri. Kaburgacı Mehmet Usta, Kaburgacı Selim Amca, Tavacı Recep Usta bu lezzeti İstanbul’da da keşfedebileceğiniz restoranlardan. Yemeklerde taze sebze yerine kurutulmuş sebzeler, patlıcan, biber, kabak, domates gibi ürünler daha çok tercih edilmekte. Zaten Gaziantep, Mardin, Şanlıurfa, Diyarbakır çarşılarında kurutulmuş sebze tezgahlarının çokluğu bu yoğun tercihin bir göstergesi. Ayrıca Diyarbakır’ın ünlü üzümlerinden yapılan pestiller, sucuklar, otlu peynirler özellikle uzun kış döneminde Diyarbakır damak tadının önemli lezzetleri. Genel olarak bol yağlı, acılı, ekşili tatlara sahip olan Diyarbakır mutfağında, zeytinyağlılar rağbet görmez, bu da Anadolu mutfağının tipik özelliği…
Galatasaray, Fransız rakibi Strasbourg’u saf dışı bırakarak Eurocup’ı müzesine götürmeyi başardı. Peki Sarı-Kırmızılıların bu destansı zaferine gelene kadar neler yaşandı, hangi zorlukları atlattı ve nasıl adını tarihe yazdırdı. İşte Galatasaray’ın şampiyonluk hikayesi: Galatasaray Eurocup gruplarında sergilediği başarı sayesinde son 32’ye kalmayı başardı. Her defasında biz Eurocup’ı alacağız diyen Ergin Ataman ve öğrencileri son 32 gruplarında da başarılı bir oyun sergileyerek adını son 16’ya yazdırmayı başardı.Türk derbisiGalatasaray Eurocup macerasının son 16 turunda bir diğer Türk temsilcisi Pınar Karşıyaka’yla eşleşti. Pınar Karşıyaka’nın evinde oynanan ilk karşılaşmada Galatasaray ilk maçı 67-64 kaybetmesine rağmen Abdi İpekçi’de rakibini muhteşem bir oyunla devirdi ve 30 sayı fark atarak maçı 95-65 kazanmayı bildi.
ŞAMPİYONLUK HABERCİSİÇeyrek finale yükselen sarı kırmızılı ekibe rakip olarak bu sefer Bayern Münih takımı geldi. Almanya’da oynan ilk maçı 10 sayı farkla 99-89 kaybeden Galatasaraylılar turu geçeceklerinden o kadar eminlerdi ki her defasında 10 sayının önemli olmadığını ve Abdi İpekçi’de turu geçeceklerini söylüyorlardı. Nitekim öyle de oldu... Müthiş Apdi İpekçi cehenneminde rakibe oyun oynatmayan Aslan, Almanları 13 sayı farkla 72-59 yenerek yarı finale çıktı.Ergin Ataman’ın öğrencileri yarı finalde ise Gran Canaria ile eşleşti. İstanbul’da oynan ilk maçı 89-75 gibi iyi bir sonuçla kazanan Galatasaray, İspanya’ya oldukça avantajlı gitti. Fakat karşılarında en az kendileri kadar istekli bir Canaria buldu. Rakip maçı 14 farkla kazanarak maçı uzatmalara götürdü. Uzatmaları oynanan maçın sonucu ise 94-81 Gran Canaria’nın galibiyetiyle bitti. Ama fark 13 sayıda kaldığı için turu geçen ekip Galatasaray oldu.VE TARİH YAZILDI...Yarı finali Trento’ya karşı kazanan Strasbourg ise, Eurocup finalinde Galatasaray’ın rakibi oldu. Fransa’da oynan ilk maçı Galatasaray 66-62 kaybetti. Her şey Abdi İpekçi’de oynanacak maça kalmıştı. Tüm basketbol severler bu maçı bekliyordu.Maçtan saatler önce Abdi İpekçi’ye geldiğimizde oyuncularla görüşürken onların heyecanı yüzlerinden anlaşılıyordu. 4 saat önceden İpekçi’ye giren taraftarlar yerlerini almış artık maç saati bekleniyordu. Fransız meslektaşlarımız Galatasaray taraftarının namını duymuş olmalılar ki yanlarına gelirken kulak tıpacı getirmiş ve maç bitene kadar kulaklarından çıkartmamıştı. Maça mükemmel başlayan Galatasaray oyunun devamında da rakibine oyun şansı vermedi ve karşılaşmayı 78-67 kazanarak ülkemize Eurocup’ı getirdi. Sarı-Kırmızılılara önümüzdeki sezon Euroleague’de başarılar dilerken diğer temsilcimiz Fenerbahçe’nin de Euroleague kupasını ülkemize getirmesini temenni ediyoruz...